GÜNAY TULUN *Kaphamyut'ta Viral Bir Gece


Korona virüsü nedeniyle tüm dünya hastalık ve ölümlerle kırılıyor. Kaphamyut'ta da durum aynı, hatta daha da beter. Ülkeyi yöneten diktatör ile hanedanı muhalif kişi ve grupların yok olmasını planladığı, özgürlüğe inananların kendilerini alaşağı edebileceği ihtimali ve ülkenin tüm servetini zimmetlerine geçerek paylaştıkları için hiçbir tedbir almıyor, alamıyor. Ülkenin sınırları delik deşik, isteyen giriyor, isteyen çıkıp gidiyor. Hastalıkla mücadele edilmemesi için halkın, tıp ekiplerinin ve yardımseverlerin önüne akıl sır ermez büyüklükte zorluklar çıkartılıyor. Çok sayıda ölümlü olay var ama gizleniyor. "Var!" diyenler, olayları fotoğraflayanlar hemen itibarsızlaştırılarak hapse atılıyor. Diktatörün her saçmalığına topuk vurup "Başüstüne!" diyen diktatörden fazla diktatörcü dalkavuklar, bu ölümlerden sorumlu olmalarına aldırmıyorlar. Onlar için olmazsa olmaz tek şey, çıkarları... Onu da diktatörün yaşamasında ve onun tüm arzularını yerine getirmekte görüyorlar. Ülkedeki ahlaklı insanlar büyük baskının getirdiği korku nedeniye ancak gizlice beddua edebiliyor ve yine gizlice "Bunun öte dünyası da var!" diyebiliyorlar. 

Kaphamyut sarayında yapılan bir görüşmenin kayıtları bana kadar ulaştı. Durumun vahametine rağmen salgın yokmuş tavırları sergilendiğini anlamak için kaydın çözümü yetti. Belki kötü örnek olur da aynı muameleyle karşılaşmaktan kurtarır ülkemizi. Onları incelersek bu şansı yakalayabiliriz. Kayıtlardaki "Bubajım, efferim, gayta" gibi hitaplar, orijinal Kaphamyut tabirleriymiş. Bana ilginç geldiği için onları Türkçeye çevirtmeden yayınlatacağım ama bu sözcüklerin ne anlama geldiğini de yazmalıyım. Sırasıyla "kaynatam, kutlarım ve güveyi"... İlginç değil mi?

BİRİNCİ BÖLÜM 
Çağırın! diye haykırdı, "çabuk çağırın hepsini"...
Geldiler Efendim! Kapınızda bekliyorlar, dedi görevli...

Hışımla ayağa kalkmaya çalıştı, dizleri izin vermedi. Zorlukla ve yavaş yavaş ayağa kalkıp gelenlerin karşısına dikildi. Kükreyerek sordu:
Hanginiz lan, hanginiz yaptınız?
- !!!
- Hanginiz sokağa çıkma yasağını icat etti, hanginiz?
- Efendim basının karşısına ben çıktım ama öyle demek istemedim! dedi sağlıkçıların başı...
Ne demek istedin?
- Gereken neyse o yapılır demek istemiştim.
- Tasası sana mı düştü? Ben sana yap emri verdim mi?
- Efendim, tetikçilerin başı olan arkadaş demişti ki!..
- Başlatma şimdi! Tetikçilerin başıymış da mışmış! (Kalabalık fısıldaşır: Fış fış da fışfış.) Ulan sokağa çıkma yasağı koyarsak ihtilal olur be, ihtilal! Biz yasak koymayı düşünemedik mi? Koyalım da şer kuvvetler, bizi çekemeyenler darbe mi yapsın? Her şeyi ben mi akıl edeceğim? (Kalabalık yine fısıldaşır: Yap emri verdim mi demedi mi az evvel? Şşşşş aramızda casuslar var!)
- Efendim biz... Yani düşündük ki! diye araya girmeye çalıştı tetikçilerin başı...
Sus sus! Size düşünme iznini kim verdi? (Kalabalık fısıldayarak: Aha yine terso yaptı.) 
(Duyar ama ne dediklerini anlayamaz.) Defolun karşımdan! Hepiniz!.. 
(Kalabalık koro hâlinde ötüşür.) Başımızla beraber efendim, hemen çıkıyoruz. (Sekerek çıkarlar.)
- Bakınız bubajım! Bakın burası çok önemli, ben de çıkayım mı? der vekilharç...
Sen dur gaytam. Konuşacağız! Ah ah! Bunları da gençlik işlerinin başındaki Stuart gibi döverek kovmak gerek ya neyse... Hişt, görevli! Bize hemen iki çay kap da gel! Hadi oyalanma! 

İKİNCİ BÖLÜM 
- Gaytam bak, bu herifler sokağa çıkmamak falan diyorlar.
- Salak bubajım!
- Ulan sensin salak!
- Size demedim bubajım, olur mu öyle şey! O salaklara söyledim.
- Bir daha dikkat et! Sokak yasağına "he" dersek şu açgözlü halka para vermek şart!
- Aman bubajım, kasa tam takır, veremeyiz! Kasanın içindeki fare bile düşüp kafasını yarmış.
- N'oldu? Benden habersiz... Kutu mutu mu? Ha?
- Yok bubajım ne mümkün!.. Kızınız, refikam hazretlerinin emirleri dışında tek kuruş almadım.
- E ne oldu paralar!
- Bubajım; Ermenistan, İsrail, Amerika, Dubai, İsviçre, Rusya, Azerbaycan, İran, Yunanistan, Sudan Ukrayna ve Arabistan'daki hesaplarınıza yolladık. İngilizlere başka şey verdik. Hepsi çok çok sevindi... Başkanlarıyla banka müdürleri hatta şef ve memurları da size selam edip ayakta alkışladılar. Amerika'dakiler hariç!  
- Heh heh heh! Demek ki öğrendiler sonunda, efferim! Amerika ne iş?
Siz bu dünyanın liderisiniz bubajım. Hatta evrenin... Bakın şurası büyük ehemmiyet arz ediyor. Arabistan Kralı birtakım işler çeviriyor. Amerika'yla gizli gizli görüşüp, parasına el koyun diyormuş. 
- Ulan biz o paraları alın teriyle götürdük. Var mı öyle yağma? Hesapları hemen İsrail'e transfer et!
- Bakın bubajım galiba diliniz sürçtü! Şey dediniz de...
- Ne?
- Götürdük!
- Yok ulan, ben öyle şey söyler miyim! Alın teri dedim, alın teri... 
- Hakkınız var bubajım... 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 
- Test kilitlerini getirdin mi hiç söylemedin. 
- Getirmez olur muyum bubajım! Ama onlar kilit değil, kit! 
- Has... Tövbe tövbe... 
- Anladım bubajım, anladım. 
- (Anlaşılmayan mırıltılar.)
- (Sesli sesli nefes alıp verme...)
- Gaytam bak dinle; sokak mokak, yasak masak, para maaş diyen olursa hemen içeri alın!
- Hemen ispiyo... Pardon bubajım. Haber veririm.
- Halkı bölüyorlar. Hepsi vatan haini... Bunları elektrik direğinde  sallandıracaksın, ne güzel olur.
- Evet bubajımÖlen ölür kalan sağlar bizimdir. 
- Efferim lan, çabuk öğrendin bu işleri...
Ölmesinler efendim! Onlara ölün diyen mi var!
- Ulan gaytam, beni de güldürdün, çok yaşa e mi! Kapıdan sesleniver, görevli iki çay daha kapsın! İçim bayıldı yanına o altın tozlu sandviçlerle pastadan da koysun.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 
- Bubajım çay da çok güzel ya!
- Gaytam, kilosu 900 dolar, tabii ki güzel olacak!
- Bubajım şu yasak işini kesinlikle yasaklıyoruz değil mi?
- Evet lan gaytam! Lafı tekrarlatma... İşi, "ölen ölür kalan sağlar bizimdir"e bağlattın ya, tamam! Hadi gel iki el tavla atalım. Millet illet! İllet millet! Bak, milletten ne güzel kafiye yaptım.
(Kıkırdama sesi gelir.)
Gaytam hemen iş yapıyormuşuz havası yaratan bir toplantı ayarla. Geç vakitlere kadar çok çalışıyormuş, onlar için çareler arıyormuş gibi gecenin bir yarısında ekranlara çıkıp şu avamlara sesleneyim. Sağlık işlerine atadığım uyanığın yaptığı gibi... Yer enayiler. Para mara vermeyeceğiz ama toplayacağız. Nasıl fikir ama? Hemen bir yardım kampanyası açalım, benim hesap numaralarımı yayınlayın. O bankaların müdürlerine de tembih edin ağızlarını sıkı tutsunlar. Yoksa ben tuttururum. İlk bağışın benden olduğunu duyur. Sen de bir rakam uydur ama benimkinden az olsun. Tabii ki veriyormuş gibi yapıp vermeyeceğiz. Nereden bilecekler! Başkalarının açacağı kampanyalar olursa önemli miktarda para toplanır toplanmaz onlara da el koyup benim hesaplara aktarın. Toplayanı da bağış yapanı da suçlayacak bir şeyler uydur! Sosyal devleti göstermek lazım. 
(Giderek yükselen kıkırdama sesi eşliğinde) Soy sal bubajım soy sal!..

BEŞİNCİ BÖLÜM 
- Bubajım tavlayı getirdim.
- Hadi at zarı! Ha, gece yarısı olunca hatırlat da ihaleci başını kovayım. 
- Niye bubajım! 
- İşi en cimri şirkete vermiş. Gerçi "onlara ver" demiştim ama sonradan aklıma geldi, hakkımızı yiyorlar, payımızdan çalıyorlar, üstelik verirken de elleri titriyor. Racona ters bunlar.
- Hatırlatıcam bubajım! Söylerken yanınızda olup keyfini çakarmak isterim.
- Tamam gaytam, haber ederim. Bu herifi kovarsak millet zokayı yutup "Bak o ihale başkanımız istemediği hâlde açılmış, yoksa azletmezdi!" diye düşünür. Sen de bu arada alttan alta işleri yürütürsün. Kovduktan sonra ihaleciye üç beş bir şeyler verip gönlünü al. Bubajımdandır dersin.
- Zevkle bubajım, zevkle... Bir de şu tetikçi başını halletsen.
- Olur mu lan! O bize lazım. Sonunda her şeyi onun üstüne yıkacağız. Bakın bu yaptı diye!
- Müthişsiniz bubajım, müthiş! Müthişten de öte müthişsiniz.


ALTINCI BÖLÜM 
- Bubajım seba-i dü geldi hapissin çıkamazsın! Ama seba-i dü yerine hep şeş oynadın!
(Şırrakkk sesi) Hadi oyna lan gaytam, oyna!
- Ebüveee ebüveeee! Ne vuruyorsun lan, yani pardon şey, bubajım. Ebüve!.. 

KAYIT SONU
Kayıt ağlama sesleri arasında maalesef burada son buluyor.
Kaphamyut'la ilgili yeni bir bilgi gelirse onları da sizlerle paylaşacağım. Şunu da itiraf etmeliyim ki, yeryüzünde Kaphamyut adlı bir ülke olduğunu ben de bu ses kayıtları sayesinde öğrendim. Atlas'ı açtım aradım taradım bu adı taşıyan bir ülke bulamadım. Aynı taramayı internet üzerinden de yaptım. Oradan da eli boş döndüm. O ülkeyi bizler başka bir adla tanıyor olabiliriz. Nasıl ki USA bizim için ABD, Britanya İngiltere, Deutschland Almanya ise bu ülkenin de başka bir adı olabilir. Lütfen ararken bu ihtimali unutmayın!




    Günay Tulun 29 Mart 2020

İDİL TULUN *Huzur! Geldiğinde Zili Beş Kez Çal

26 Nisan 1986’da Çernobil patladı. 
O yıllardan itibaren bilinçaltımıza sürekli şunlar işlendi: 
Radyasyonlu çay!.. 
                     - Radyasyonlu hava!..
                     - Radyasyonlu yiyecekler!.. 
                     - Şu ürün şöyle radyasyonlu, bu toprakta yetişen böyle radyasyonlu... 

Zamanın bakanı çıkıp "Ahanda çay! Bakıııın nasıl da içiyorum!" edasıyla ekranlarda bardağını kaldırıp höpürttedenek bi’ fırt aldı çayından... "Hiçbir şey olmadı, siz de için!” tarzında mesajlar vererek “Her şey yolunda.” algısı yarattı.

Ancak halkın bilinçli kesimi “Radyasyon” konusunda tedirgindi. Kendilerini ve aile bireylerini korumak adına kendi önlemlerini ellerinden geldiğince kendi imkânlarıyla almaya çalışıyorlardı.
Nasıl mesela?

- Patlama öncesinde üretilmiş ama tarihi geçmemiş ürünleri bulup almak gibi...
- Odalara tentürdiyot dolu kaplar koyarak radyoaktif iyodun girişini engellemek gibi...
- Şüpheli gıdalardan uzak durmak gibi...
- Asit yağmurlarıyla ıslanmamak için havayı gözlem altına almak gibi...
- Çevreyle ilgili her konuda temkini elden bırakmamak gibi...

Çünkü radyasyona yakından maruz kalırsan anında öldürürdü, lakin toprağa, havaya, suya vs yere karıştıysa karıştığı yerdeki etkisi yıllarca sürerdi. Misal, topraktan gıdaya karışırdı. Gıdayla veya şunla bunla bünyeye alırsan şimdi değil 20-30 yıl sonra kanser yapabilirdi.

Hâl böyle olunca şöyle replikler oluştu bilinçli kesimin dilinde:
- Onu yeme kanserojen!..
- Bunu yeme kanserojen!..
Radyasyon demek bir nevi “kanser” demekti. Yıllar sonra olabilirdi.

80 çocukları/gençleri olarak biz de bi' dal alır mıydık tüm bunlardan?
Kaçar mı? Aldık tabii!..
Hatta absorbe ettik, yaladık yuttuk.
Sürekli bu söylemlerle büyüdük farkında olmadan.

Çernobil travmasını biraz üzerimizden attıktan sonra, 90’lardan itibaren pompalanan genetiği değiştirilmiş gıdalar, soluduğumuz pis hava, delinen ozon tabakası sonucunda güneşin yaydığı zararlı ultraviyole ışınlar ve bunlar hakkında yazıp çizilenler sardı beynimizi...
Ham maddesi petrolden olan pet şişeler, plastik ürünler, polyester, akrilik, polar gibi "hede hödöler"  de ucuz maliyetleriyle evlerimizi doldurdu. Ham maddesi yine petrole dayalı giyim malzemeleri, gıda kapları, parabenli, alüminyumlu, SLES'li, SLS’li, şunlu bunlu kozmetik ve sağlık ürünlerinin içindeki kanserojen maddeler, her yerden bunların zararları hakkında dikte edilenler, kamu spotları ve ürün üzerindeki hastalık yapıcı ıvır zıvır ibareler de akıllarımıza işlenmeye devam edip durdu.

Dolayısıyla, tüm bu dönemlerin gençleri ve çocukları, bilinçaltı ya da direk yoldan aldıkları mesajları bilinçaltlarına veya bilinç düzeylerine bir bir kazıdılar.

İstisnalar dışında, şimdinin bilinçli yetişkinleri -yani çoğu 80’lerin genci veya çocukları- anksiyetik tipler oldu. Sağlık anksiyetesinden paylarına düşeni ziyadesiyle aldılar.

Şimdi onların çocukları, "Coronavirüs namıdiğer Covid-19" pandemisi davasıyla;
Onu elleme!..
Buna dokunma!..
Ona yaklaşma!..
Hiçbir yerle ve hiç kimseyle temas etme! ikazlarına maruz kalıyorlar mecburen...

Ebeveynler haklı!..
Hepimiz tedirginiz.
- Eğer bu pandemi belası aylara yıllara yayılırsa?..
Bilindiği üzere küçüklükte yaşanan; mutluluk, mutsuzluk, şiddet, korku, kaygı, endişe ve benzeri duygu durumları bilinçaltına kazınır. Yetişkinlerden daha çok yerleşir çocukların beynine...

Dolayısıyla ne olacak?
Covid-19 ve bu tip bir pandeminin çocuklar, ergenler, hatta belki de yetişkinler üzerinde yaratacağı anksiyetik etki, yıllar sonra ortaya çıkması olası bazı tatsızlıklara neden olacak!

Artık sağlık anksiyeteleri mi olur, agorafobik mi olurlar, insanlardan uzak asosyal davranışlar içerisinde mi olurlar, bilemiyorum. Bu iş uzarsa ne yazık ki, içinde bulunduğumuz durumun psikolojik yansımalarının ceremesini az önce saydığım o kitle, geçmişte bizim çektiğimiz gibi çekecekler.

Umarım bu Covid-19 davası tekrarlanmamacasına biter de kısa dönemde hafızalardan silinir gider. Ne çocuklar etkilensin isterim ne de büyükler!..

Hey be huzur! Neredesin?
Oyun bitti, herkes eve gitti, çık artık ortaya!
Huuuuuuzuuur!..
Eğer gelirsen, zili beş kez çal!
Çal ki gerçek misin hayal mi anlaşılsın!





 İdil Tulun 12.5.2020