İdil Tulun: KULÜP TUTMAK


Küçüklüğümden beri pek hoşlanmam futboldan.
O zamandan beri, maç başladığında ya televizyonu kapadım ya da müziğin sesini açtım.
Evde izleyen varsa hemen ortamdan kaçtım. 
E, hâliyle top koşturan insanlara bir hayli yabancıyım.
Devre arasında takımların yer değiştirdiğineyse son birkaç senedir -acı bir alay sonrası- vakıfım.
Nereden bilebilirdim 45 dakika sonunda farklı kalelerde yer aldığını takımların…
Hiç izlememiştim, göz ucuyla bile dikkat etmemiştim ki!..

Ata’dan Beşiktaşlı bizimkiler.

E, gururlu takım severim. Sanki savaşlardan, tozlu yollardan geçmiş ama hep yaralı.
Buna rağmen güçlü, ayakta bir takım gibi.
Kimdir oyuncuları, bilmem ama severim içten.
Bağışıklık kazanmak gibi bi’ kere.
Radyoda sürekli çalınan bir plak gibi…
Dinlemesem de bi’ aşinalık bi’ sempati var içimde, aileden gelen…

Esas tuttuğum takım, Galatasaray…

Galatasaray Liseli amcamdan vasiyet gibi.
Gerçi kimse bana Galatasaray’ı tut demedi, içimden geldi.
Renkleri mi aslanı mı asaleti mi güçlü görünüşü mü bilemiyorum, neydi beni çeken. Tuttum gitti. Kimdir oyuncuları bilmem ama Galatasaraylıyım çocukluktan beri…

Gelelim Fenerbahçe’ye…

Stadın yanında büyüdüm.
Sürekli bir maç sesi, taraftar gürültüsü…
Bir kargaşa bir kaos…
Hem renkleri… Ne o öyle, sarı lacivert…
Ne bileyim, sevmem ben Fenerbahçe’yi…
Aslında sevmezdim diyelim. 

E, şimdi takım değiştirene pek olumlu gözle bakmazlar, türlü yakıştırmalar yaparlar. 
İnsanın içinden gelir hangi takımı tutacağı…
Bir anda oluverir bir şeyler, aşk gibi…
Bende o aşk olmadı hiç bi’ zaman…
Fakat ortak bir dostumuz girdi kanıma…
Dost, arkadaş, sevgili için takım değiştirmek yakışır mı insana?
“Yakışmaz!” derler.
Ben anlamam!
Ben bilmem! 

Yalnız bu arkadaş başka arkadaş, bela gibi…
Beni her gördüğünde, başladı Fenerbahçe’nin tüm meziyetlerini saymaya…
Öve öve bitiremedi, anlat anlat susmadı, yemedi içmedi, işledi işledi.
İki üç klişe bilgiden sonra bir ara ofsaytı bile bilir duruma geldim, ama şimdi sorsanız ben yine o aynı “nato mermer nato kafa”.
Neyse konu dağılmasın.
Bu arkadaş enteresan bir arkadaş.
Önceleri farkında değildim. Pek fazla lacivert giyer, sarıyla da kombine ederdi.
Zamanla renklere karşı bi’ alışkanlık bi’ sevgi kabardı içimde.
Asil görünmeye başladı gözüme.
Sarı kırmızı mı?
Pek kullanışsız iki renk gibi sanki.
E, benim futboldan anlayışım nedir ki?
Ancak renkler üzerinden yaklaşabiliyorum takımlara…

Sarı lacivert renkleri bilinçaltıma yavaş yavaş işlerken, baktım maç günleri bir çoşku bir çoşku… Anadolu Yakası’nda oturanlar bilirler. Fenerbahçe maçlarında herkes giyer formalarını, iner; Cadde’ye, Fenerbahçe’ye, Kalamış’a ve dağılır oradaki kafelere… Büyük bir çoşkuyla kenetlenerek izlerler maçı.

Ben de izleyenleri izler, bakardım.

Bir süre sonra önemli maçlarda ben de onlara katıldım.

Giydim sarıyla laciverti büyük bir zevkle.
Anlamadan baktım TV’ye… Ama zevkliydi de…
Her ne kadar, ben top nerede diye ararken, türlü kıyametler kopsa ve niye koptuğunu anlamasam da keyifliydi.
Hem Galatasaraylıyken hiç görmemiştim böyle çoşku…

Bir gün yine canlı yayın…

Cadde’den bağlanıyorlar. Millette bir coşku bir heyecan…
Yine önemli günlerden biri.
Ben işleyişi, sistemi bilmiyorum.
Önemli ki herkes çığlık kıyamet. Muhabir takımımı sormaz mı?
İlk kez söyledim o gün:
- Fenerbahçe!

İşte oldum mu Fenerli?

Bir de öğrenmez miyim futbolcuların isimlerini.
İnsana şirin gelmez mi Lugano adı…
Ama gariptir ki Fenerliyim derken içim bi’ burulurdu hep.
Diğeri de güçlü bi’ aslandı neticede.
Hep sevdim Galatasaray’ı içten içe.

Gel zaman git zaman derken, uzun bir süre daha baktım Fenerbahçe maçlarına.

Bazen yenilsin istedim, sanki etrafı kırıp döken taraftara bir intikam…
Hepsi de Ayrı Güzellikteymiş! Acaba Hangisini…
Bazen yensin istedim; gülsün iyi taraftarları, her zaman. 
Ama benim işte bu.
Serde “Terazi”lik var.
Kararsızlık başımda bela.

“Galatasaray Kulübü”ne gide gele, girdi yine Galatasaray gönlüme…
Bir de baktım ki dönmüşüm yine eski kulübüme…

Ama her zaman bir yanım sever oldu o tatlı renkleri. İsterim şampiyon olsun, giyelim sarıyı laciverti…
Hem bilirim de kimlerdir oyuncuları…
Pardon pardon! 
Beşiktaş’la da vardır uzaktan kanbağım.

İşte böyle bulandırır bu takımlar benim aklımı.
Hâlâ da bilmem kuralları.
Anlamam hesapları, dakikaları…
Ama severim bu üç büyük takımı…




İdil Tulun